Rekreasyon, yenilenme veya yeniden yapılanma anlamına gelen Latince “recreation” kelimesinden gelmektedir. Türkçe karşılığı genelde boş zamanı değerlendirme şeklinde kullanılmaktadır. Bu ise, bireylerin ya da grupların boş zamanlarında gönüllü olarak yaptıkları dinlendirici ve eğlendirici etkinlikler olduğu anlamını taşıyor.
Ekşi sözlükte bir sinemasever, Akbank’ın sponsor olduğu 27. İstanbul Film Festivali reklamı için, “Sinema, zamandan çalınan bir an olarak değerlendirildiğinde nasıl pozitif bir anlam içerebilir” diyor. Yani bir örnek verecek olursak “savaş karşıtı” ifadesi savaşı destekleyenlerle çatışma anlamını taşır oysa asıl önemli olan çatışma yerine barış üretebilmektir.
Kısacası, biz kitap okumaya veya sinemaya gitmeye özellikle zaman ayırmayıp onu ait olmadığı bir dilimden çalmak suretiyle yapıyorsak (ki Türkiye şartlarında durum böyle) sanatı bir tür kaçamak ve heves içine sıkıştırmış oluyoruz. Bu da sanatın hayata tam anlamıyla sokulamadığını gösteriyor.
Uzmanlara göre reklamda kullanılan dilin olumlu anlamlar üretmesi gerekir. Örneğin bu reklam filmi kendimize, sinemaya, sanata daha fazla zaman ayırmamız gerektiğini hatırlatıyor ve Türkiye’nin nabzını yakalıyor. Bu kampanyada çatışma dilinin ön plana çıkması sinemanın eğlence yönünü bir parça geri planda gösteriyor olabilir fakat bunu da festivalin genel temasının bir uzantısı olarak görmek mümkün.
REKLAM DiLi
reklam ve göstergebilim
1 Mayıs 2008 Perşembe
25 Mart 2008 Salı
Siz Kardeşsiniz Evlenemezsiniz !
Son günlerin çarpıcı reklam kampanyası şok edici ifadeler ve konularla halkın gündemine oturdu. Bu kampanyanın belki en uç olan ve bu yüzden de en çok akılda kalan reklamı ensest konusuna değinilerek yapılan olmuştur. Bu derece “skandal” bir mevzuya değinilmesi tüketicide ne tür anlamlar yaratıyor?
Aslında biz zaten bu konuya eski Türk filmlerinden aşinayız. Piyasaya daha sonra giren ve pazardaki mevcut payını artırmayı hedefleyen Vodafone, bilinç altımızda nostaljik bir tını şeklinde yer alan “imkansız evlilik” temasıyla tüketicilere “eski gsm operatörünle sadakat bağı kurma!” mesajını veriyor. Bu şekilde tüketicilerin tercihlerinde bir değişiklik yapmasını telkin eden Vodafone’nun numara taşıma uygulamasına yönelik destekleri de bu kampanyanın somut adımlarını göstermektedir.
Aslında biz zaten bu konuya eski Türk filmlerinden aşinayız. Piyasaya daha sonra giren ve pazardaki mevcut payını artırmayı hedefleyen Vodafone, bilinç altımızda nostaljik bir tını şeklinde yer alan “imkansız evlilik” temasıyla tüketicilere “eski gsm operatörünle sadakat bağı kurma!” mesajını veriyor. Bu şekilde tüketicilerin tercihlerinde bir değişiklik yapmasını telkin eden Vodafone’nun numara taşıma uygulamasına yönelik destekleri de bu kampanyanın somut adımlarını göstermektedir.
31 Temmuz 2007 Salı
Postmodern hipergerçekliğin pazarlamaya izdüşümleri

Çağımız filozoflarından Baudrillard modernizmin düştüğü durumu şöyle tarif eder; “Modernlik sayesinde ulaşılması olanak dâhilinde olan tüm bilimsel, felsefi ve sosyo-ekonomik alanlar yaşanmış, keşfedilmiş ya da tanımlanmıştır, dolayısıyla şimdi sadece geçmişten gelen sayısız kavram ve modelin kombinasyonlarını, sayısız kere tekrar üretilmiş gerçekliği yani hipergerçekliği yaşıyoruz”.

Pazarlamada üretim ve tüketimin anlamı değişiyor

Modern hayatta ürün bir tüketim nesnesi şeklinde ele alınırken postmodern çağda tüketim olayının kendisi de bir üretim sayılmaya başlanmıştır. Belki bir tür sanal gerçeklik diyebilirsiniz ama bir Mercedes kullanmak hem statü göstergesidir hem de kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. Mesela tam öyle değilse bile kendinizi çok büyük bir organizasyonun güçlü patronu veya yolların kralı gibi hissedebilirsiniz. Bu durum markanın tüketilmesi esnasında gerçekleşir fakat konu aynı zamanda bir kimlik üretim sürecinin parçası şeklinde de ele alınabilir.

M. Weber “Bir çağ bitmeden onun hakkında konuşulamaz” demişti. Modernizm bitti mi? yerine postmodernizm diye bir dönem gelecek mi?, ya onun post ekiyle gelen başka bir ardılı olacak mı ? bunları bilemeyiz. Fakat Oscar Wilde’ın dediği gibi; “Bu harika çağın sonunda doğan bizler, hayat hakkındaki tartışmaları bizzat hayatla değiş tokuş etmeyi kabul edemeyecek denli çok kültürlü ve çok eleştireliz, düşünsel açıdan çok usta ve mükemmel hazlara çok meraklıyız.“
Reklâmlardan postmodern görünümler


Aytaç Sucuk, ortaya reklâm karşıtı bir reklâm koyar. Bu yönüyle postmodernizmin “ironi” kavramını çok iyi karşılıyor. “Mal iyi mal” deyimiyle asıl önemli olan reklâm değil diyerek reklâm kötülenirken, diğer yandan modern reklâmın öğeleri olan klasik slogan ve çağrışımlar (kafiyeli reklâm jingle’ları) ve modern sahne anlayışı (stadyum vd. maketler) ti’ye alınmaktadır. Sonuçta, “iyi mal kendini sattırır” ideolojisi harekete geçirilerek, reklâm karşıtı bir tutumla reklam yapılması benimsenmiştir diyebiliriz.

Etiketler:
baudrillard,
hipergerçeklik,
marka,
pazarlama,
postmodernizm,
reklamcılık
30 Mayıs 2007 Çarşamba
Değişen Türkiye ve Nesilden Nesile Arçelik
Türkiye beyaz eşyayı onunla tanıdı. Hatırlarsınız eskiden köşeli bir Arçelik logosu vardı şimdi ise daha esnek ve çağdaş bir arçelik logosu var. Bu değişim Türkiye’nin nüfüs yapısındaki değişimin bir göstergesi. Aslında eskiden de Arçelik’in temelinde “aile konsepti” vardı şimdi de. Fakat eskiden bulaşık veya çamaşır makinesi almak için çoluk çocuk sahibi olmak gerekirdi, ve de gençler evlenirlerken eşyalarını aileleri satın almaktaydı. Bugün ise büyüyen Türkiye ekonomisiyle birlikte sosyo/ekonomik bağımsızlığını kazanan gençler artık kendi eşyalarını kendileri satın alıyorlar. Yani şimdi eski Arçelik ailesinin çocukları devreye girmiş durumda. Reklamlarda Anadolu şivesiyle konuşan, “estağfurullah, eyvallah” diyen geleneksel aile figürlerinin yanı sıra 30 dakikalık çamaşır yıkama süresini dahi farklı şekillerde değerlendirmek isteyen hızlı ve esnek genç çiftler bunun göstergesi sayılabilir. Kısacası Arçelik geleneksel hane halkı ile yeni çekirdek aile arasındaki bağlantıyı kurmayı başardı. Çeliğin makas aldığı küçük çocuğu hatırlayacak olursak bu hedef kitlenin nerelere kadar uzandığı daha iyi görünür. Eee ne de olsa bugünün çocukları yarının gençleri değil mi?
18 Mayıs 2007 Cuma
Gercek Guzellik Kampanyasi ile farkli bir bakis acisi sunan Dove, geri kalan reklamlarinda ilginc bir goruntu sergiliyor...

Gerçek güzelliğe bu kadar önem verdiğini söyleyen ve kadınlara görünüşlerinden memnun olmalarını öğütleyen Dove’un kampanyalarında, mankenler, makyajlı suratlar, fönlü saçlar ve photoshop nimetlerine neden ihtiyaç duyduğunu anlamakta bir tüketici olarak güçlük çekiyorum. Düşündürücü doğrusu…
Çagın Türker

pr degeri açisindan ve Dove'un soylediklerinin gelip gecici bir sabun kopugu olarak gorulmemesini gostermesi acisindan enteresan bir makale:
http://www.brandweek.com/bw/news/recent_display.jsp?vnu_content_id=1003583777
Dove'un pazarlama iletişimi hakkında :
http://farukbasturk.blogspot.com/2007/05/her-markann-bir-hikyesi-var.html
Etiketler:
Çagın Türker,
dove,
gerçek güzellik,
unilever
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)